COVID-19 Sonrası Dönem ve Türkiye’de Yeni Kurumsal Siyaset
COVID-19 Sonrası Dönem ve Türkiye’de Yeni Kurumsal Siyaset
Siyasete ve siyasal süreçlere kurumsal zeminde bakmanın önemi, içerik ve form değişimiyle eş zamanlı şekilde derinleşiyor ve yerleşik hâle gelmeye başlıyor. Toplumsal dinamikleri içine alan demokratik norma dayalı bir kurumsal kültüre geçişle birlikte, kurumların da toplumdaki siyasi ve sosyo-ekonomik gücün dağılımına bağlı şekilde ortaya çıktığı yeni bir kurumsal siyaset zemini öne çıkıyor. Merkezi kurumsal aktör olarak devletin geçirdiği yapısal dönüşüm de bu zeminin bir ürünü olarak kabul edilebilir. Daha katılımcı, daha esnek, daha toplumsal-temelli, daha değer-içerikli yeni bir siyaset anlayışını işaret eden bir değişim olgusu yaşanıyor. Türkiye’deki durum ise, bu izahtan bağımsız olmayan; ancak özel bağlamının yarattığı münhasır gerçeklerinden de kopuk olamayacak bir yapısal zemini işaret ediyor. “Devletçi merkez” ile “toplumsal merkez” arasındaki tasavvur çatışması üzerinden şekillenmiş bir kurumsal zemin bu. Bu noktada, bir süredir yürütülen siyasetin kurumsal değişim sürecinde, diğer reformların yanı sıra Cumhurbaşkanlığı sisteminin, gerek yürütmenin yapısına dönük zihinsel paradigma değişimi gerekse sistemin kurumsal ve yönetsel bazda duyarlılık, etkinlik ve esneklik temelli işletilmesinin imkânlarının zorlanması anlamında yeni bir faz olduğu söylenebilir. Bu yeni kurumsal siyaset zemininin Türkiye’de COVID-19 sürecinin işaret ettiği izlekte yönetsel süreçteki karşılığı ise üç anahtar kelime ekseninde örgülenen bir modele yaslanıyor: koordinasyon, eşgüdüm, yönetişim. Bu bağlamda, bir bütün olarak COVID-19 ve post-COVID-19 döneminin bizlere ne gösterdiğine ilişkin somut pratikte Türkiye, oluşan bu yeni yönetimsel modeli kurumsal siyasetinin stratejik izleği olarak belirleyen bir zemine yaslanıyor.