Ahlak ve Bilişim Teknolojileri
Ahlak ve Bilişim Teknolojileri
Yaşadığımız yüzyılda pek çok alanda deneyimlerimizi değiştiren ve dönüştüren gelişmelere tanık olduk. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, bilişim teknolojilerinin gelişimi ve kullanımı toplumun kendisini yeniden şekillendirmesinde ve yeteneklerini çoğaltmasında oldukça önemli fırsatlar sunmuştur. Zaman ve mekân algısını değiştirerek, yeni bir gerçekliği deneyimlemeye imkân sağlayan söz konusu teknolojiler, kendi kendimizle, başkalarıyla ve dünyayla olan ilişkilerimizi ve genel anlamda varoluş şartlarını değiştirmenin yanında, oldukça tehlikeli ve nispeten zararlı kabul edilebilecek hususları da beraberinde getirmiştir. Bu gelişme ve değişimden en çok etkilenen alanın ahlak olduğu aşikârdır. Bugün ahlaki hayatımızda hüküm süren belirsizlik, karmaşa ve gerilimin, ahlaki düşüncemizdeki etkisinin, ufuk daralması şeklinde gerçekleştiği görülmektedir. Ahlak konusunda, hem teorik hem de pratik kavrayışımızı, büsbütün değilse de, büyük ölçüde kaybetmiş olduğumuz; bilgeliğe en çok ihtiyaç duyulan ve fakat paradoksal olarak ona en az inanılan bir dönemde yaşadığımız bir gerçektir. Buna ilaveten, yaşanan dramatik değişimlerin ortaya çıkardığı ahlaki sorunlarla baş edemediğimiz; “iyi yaşam”a ilişkin ideallerde ortaya çıkan boşluğun değerlere dair sübjektif kanaatlerle doldurulmasının, ahlaki alanda bir kaos yaşattığına şahit olmaktayız. Bu durumdan olup biten gelişme ve değişmeleri sorumlu tutarak, kaçmak yerine, ahlakı çağın anlayış ve kavramlarıyla yeniden yorumlamak ve ahlaki davranışların yeni durumlara makul bir şekilde nasıl uyarlanacağını analiz etmek durumundayız. Ahlakın amacının seçim ve eylemlerimizde özgürlüğü gerçekleştirmek, korumak veya onu yok etmemek olduğunu göz önüne aldığımızda, teknolojik yenilikler karşısında ahlaki eylemlerimizi organize ederek uyumlu hale getirmenin ne denli zor bir görev olduğunu fark edebiliriz. Bilişim teknolojilerinin, potansiyel fayda ve risklerinin ötesinde, insan ve toplumsal yaşamla ilişkili olması bakımından ahlaki çerçeveye dâhil olabileceğini akılda tutmak gerekir. Bu açıdan, bilişim teknolojilerine ilişkin meseleler değerlendirilirken ahlakla ilişkili boyutun nasıl gündeme getirileceği sorusu bir hayli önemlidir. Eğer bilişim teknolojilerinin toplumsal kurum ve yapıları geliştirdiğini ve belli başlı değerleri dayatarak, insan yaşamı ile kültürünü değiştirdiğini varsayıyorsak, ahlak meselesini teknolojik determinizm düşüncesi içinde ele almak gerekecektir. Bu görüşün daha ileri versiyonu ise, insanın irade sahibi bir varlık olduğu anlayışını sarsan “özerk teknoloji” görüşüdür. Buna göre, sadece bilişim teknolojileri değil tüm teknolojiler, yalnızca bir alet olmanın ötesinde, insanın niyet ve planlarının haricinde gelişen; toplumsal referanslara başvurmaksızın açıklayabileceğimiz kendi iç mantığına sahip, bağımsız güç haline gelen araçlardır. Bu görüşlerin karşısında, bilişim teknolojilerinin özerk olmadığını, iradi olarak belli amaçları ifa için üretildiğini yahut inşai bir faaliyet olarak onu üreten ve kullanan kişilerin özgür iradeleriyle veya toplumun ya da ideolojilerin belli başlı değerleri ile yönlendirildiğini savunan görüş vardır.