“TÜBA Kök Hücre Araştırmaları ve Biyoetik Sempozyumu” Ankara’da Gerçekleştirildi

“TÜBA Kök Hücre Araştırmaları ve Biyoetik Sempozyumu” Ankara’da Gerçekleştirildi

TÜBA Kök Hücre Çalışma Grubu tarafından 19 Şubat 2015 tarihinde ''Kök Hücre Araştırmaları ve Biyoetik Sempozyumu” Sağlık Bakanlığı Müsteşarı adına Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Doğan Ünal, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar adına ise TÜBA Konsey Üyesi ve Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker ve ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla Ankara Hilton Otel’de gerçekleştirildi.

TÜBA başkanı adına toplantıya vekalet eden Prof. Dr. Muzaffer Şeker, sözlerine TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar’ın son anda planlanan Pakistan Bilimler Akademisi ile imzalanacak olan anlaşma seyahati nedeniyle toplantıya katılamadığını fakat kendisinin teşekkür ve selamlarını ilettiğini belirterek başladı.

Prof. Dr. Şeker sözlerine şöyle devam etti: “TÜBA, Türkiye’nin sağlık alanında yaşadığı sorunlara ilişkin gerçekleştirdiği çalışmaların yanı sıra, akademik hayata yönelik ve bilim politikalarına dair de toplantılar düzenlemektedir. Bunların bazılarını da özellikle paydaşlar ile bir araya gelerek geleneksel hale getirmek üzere çaba sarf etmektedir. Bu çalışmalardan biri olan TÜBA Kök Hücre Çalışma Grubu’nun düzenlediği bu sempozyum da yine multidisipliner bir anlayışla konunun paydaşlarını bir araya getirmiş ve ülkenin ulusal stratejisine dayanak teşkil edecek şekilde planlanmıştır.”

Prof. Dr. Mustafa Şeker, konuşmasını olumsuz hava koşullarına rağmen toplantıya ulaşmayı başaranlara ve ulaşamasalar dahi gelmek üzere çaba gösterenlere teşekkür ederek sonlandırdı.

Prof. Dr. Doğan Ünal: TÜRKÖK Projesi’ne 26.000 bağışçı…

Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Doğan Ünal ise konuşmasında şunları söyledi:

“Dünyada 1939 yılında başlayan kök hücre serüvenine Türkiye 1984 yılında dahil oldu. O günden bu yana en çok kullanılan alan hematopoetik hücre nakli. Zaten bütün çalışmalar bu hücre ile başlamış. Türkiye’de konunun mevzuat kısmı ya da idari boyutu için de Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü yetkilendirildi. Biz de üzerimize düşeni yaparak mevzuatı ve alt mevzuatı oluşturmuş bulunuyoruz. Günün ve güncelin getirdiği ihtiyaçları karşılamak üzere özellikle tedavi ve deneysel tedaviler konusunda tamamlayıcı mevzuat planlama çalışmalarımız da bulunuyor.

TÜRKÖK Projesi’nin lansman aşamasındayız. ''Kök Hücre Araştırmaları ve Biyoetik Sempozyumu”nu bu yüzden de ayrıca önemli buluyorum. Bu proje sayesinde Türkiye de kendi veri tabanını oluşturmuş olacak. Şu anda 26.000 civarında bağışçımız bulunuyor. Eşleştirme çalışmalarını da bu hafta içinde yapıyoruz. Tahminen önümüzdeki haftalar içerisinde duyurusunu da yapacağız. Türkiye an itibarıyla dünyanın bütün veri tabanlarına ulaşabiliyor. Dünyada 20 milyon bağışçı var ve 60 bin civarında da kök hücre nakli yapılıyor.

Bizim çok daha fazla kök hücre çalışmasına, tedavi girişimlerine, bilimsel ve akademik çalışmalara ihtiyacımız var. Bu konuda deneysel ve tedavi amaçlı başvuru makamı bakanlığımız ve müdürlüğümüz. Kabaca bir bilgi vermek gerekirse şu anda 64 başvuru var ve bu başvuruların aşağı yukarı altıda birinde olumlu sonuç aldık. Bu oldukça sevindirici bir tablo. Bunların devam etmesini istiyoruz, diğer yandan cesaretlendirmek istiyoruz çünkü Türkiye bu konuda hakettiği noktaya ulaşmalı. Bu bağlamda toplantıyı çok önemli buluyorum ve çok başarılı geçmesini umuyorum.

 “Kök Hücrelere Bakış: Tanımlar, Kavramlar ve Sınıflandırmalar” adlı sunumunda kök hücre ile siyasetin hep iç içe olduğunu söyleyen TÜBA Kök Hücre çalışma Grubu Eş Yürütücüsü Prof. Dr. Murat Elçin ise: “Özellikle Thomson’ın 1998’deki insan embriyosu kök hücrelerini tanımlaması ve kültürde ne kadar çoğaldığını göstermesinden sonra insan embriyonik kök hücrelerinin tedavi seçeneği olarak kullanılıp kullanılmaması, bazı ciddi tartışmaları gündeme getirdi.

İnsan embriyonik kök hücrelerinin kullanımı sebebiyle etik tartışmalar ortaya çıktı. Özellikle Bush embriyonik kök hücrelerin kullanımıyla ilgili ciddi bir kısıtlama getirdi. Amerika’da olduğu gibi tüm dünyada da bunun etkileri görüldü. Bunun sonrasında 2005 yılında Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından insan embriyonik kök hücrelerinin araştırma amaçlı dahi kullanımıyla ilgili laboratuvar şartları da dahil kullanımıyla ilgili bir moratoryum ilan edildi. Laboratuvar araştırmaları için izin de verilebilir şeklinde daha bir yumuşamaya gidiliyor ama şu anda daha somut olarak insan embriyonik kök hücreleri ile ilgili çalışma Türkiye’de bildiğim kadarıyla yapılmıyor.” dedi.

İlk oturum: ‘Kök Hücre Araştırmalarında Etik Boyut, Fikri Mülkiyet Hakları ve Tedavi Denemelerine Hukuki Bakış’

Sempozyum, ilk oturum olan ‘Kök Hücre Araştırmalarında Etik Boyut, Fikri Mülkiyet Hakları ve Tedavi Denemelerine Hukuki Bakış’ konusu ile başladı. Bu başlık dahilinde TÜBA Asli Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özçelik ‘Kök Hücre Araştırmalarında Etik Boyut: Yaşam Ne zaman Başlar?’, Patent Uzmanı Şafak Pay Beyin ‘Kök Hücre ve Gen Buluşlarının Patentlenebilirliği ve Türkiye’de Durum ve Dünyadan Örnekler’ adlı sunumlarını gerçekleştirdiler.

‘Türkiye’de Kök Hücre Araştırmalarında Karşılaşılan Biyoetik Sorunlar, Sınırlamalar ve Çözüm Önerileri’ oturumu ise TÜBA Kök Hücre Çalışma Grubu Üyesi olan Prof. Dr. Alp Can’ın ‘Üretici Gözüyle Karşılaşılan Sorunlar, Sınırlamalar ve Çözüm Önerileri’ sunumuyla başladı.

Prof. Dr. Alp Can: Problemleri konuşmak zorundayız

Prof. Can, problemlerin konuşulması adına TÜBA’ya yarattığı platform için teşekkür ederek sözlerine başladı ve şöyle sürdürdü: “Kök hücre ve hücresel tedavi klinik araştırmalarının izlenmesi için bağımsız izleme komisyonları kurulmalı. Bağımsız olursa eğer, tamamen tüzel kişilikler de belli koşulları sağlayarak bu görevi yerine getirebilirler aksi takdirde bu araştırmayı yürüten kişilerin dürüstlüğüne ve vicdanına kalmış durumdayız. Yani size sonuçları eğip bükerek ya da istedikleri gibi yorumlayarak gönderirler. Bu onların inisiyatifine kalmış ve öyle olmaması gerektiğini hepimiz kabul ediyoruz diye düşünüyorum.

Hasta sigortalamasının reel yaşama geçirilmesi gerekiyor. Hala bugün Türkiye’de net bir hasta sigortalama sistemi yok. Bir takım yabancı kuruluşlar irtibat büroları ile bu işi halletmeye çalışıyorlar.

İleri tedavi tıbbi ürün olarak kabul edilen mezankimal kök hücrelerin ruhsatlandırılması konusunda gereken girişimler bir an önce yapılmalı aksi halde hala deney ya da araştırma projesi kapsamında devam edecek ve bir türlü ruhsat alamayacaklar.”

Prof. Dr. Ercüment Ovalı: Dünyadaki tüm ülkeler embriyonik kök hücre çalışmasına dair kısıtlamayı kaldırdı bizde ise yasak devam ediyor

Ardından söz alan TÜBA Kök Hücre Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Ercüment Ovalı ise aynı konulu konuşmasına “5000 yıllık milli tarihimiz ve 100 yıllık milli tarih itibarıyla neden kayıtlı bir ilaç geliştiremedik. Tesadüf mü? Şansızlık mı? Yoksa biz yetersiz bir bilim adamları mıyız?” sorularıyla başladı.

Prof. Dr. Ovalı konuşmasında ayrıca “Türkiye kendinde bulunmayan kanunları Avrupa Birliği mevzuatına göre kabul etti. Yani ihalede farklı adliyede farklı yasalara sahibiz. Üretilen ürünlerin son denetimi yok.

Dünyadaki tüm ülkeler embriyonik kök hücre çalışmasına dair kısıtlamayı kaldırdı bizde ise yasak devam ediyor. Ürün geliştirme araştırmalarında en önemli sorun ayrılan bütçelerin maalesef yeterli olmamasıdır. Hizmet alımı miktarı projenin %25’ini geçemiyor olması ayrıca büyük bir problem. Ar-ge fonlarında hizmet alımı kalem sınırlamasından kaldırılmalı. Hala birçok üniversitenin dersleri arasında kök hücrenin adı geçmiyor. Bu yüzden bu tür problemler yaşıyoruz. Biz hala ’Kök hücre kanser yapar mı?’ sorusunu tartışıyoruz. Araştırmalarla ilgili mutlaka hızla ihtisas ve etik kurullar kurulmalı” dedi.

Sunumların ardından; Prof. Dr. Muzaffer Şeker, Prof. Dr. Murat Elçin, Prof. Dr. Alp Can ve Prof. Dr. Tayfun Özçelik basın toplantısı gerçekleştirdiler.

Prof. Dr. Muzaffer Şeker açıklamasında: “Dünyada ve ülkemizde çok tartışılan ve toplumun tüm katmanları tarafından da ilgiyle takip edilen kök hücre araştırmaları konusunda TÜBA olarak bugün bir toplantıya daha ev sahipliği yapmış olduk. Bu kez konu başlığımız ‘Kök Hücre Araştırmaları ve Biyoetik Sempozyumu’ydu.

Bu bağlamda, ülkemizde tüm paydaşların katılımıyla birlikte tıp eğitimi de dahil olmak üzere sağlıkla ilgili konunun tıbbi, hukuki, ahlaki, ticari ve etik boyutlarının yanı sıra uluslararası ilişkiler boyutunun da işlendiği özgürce bir tartışma gerçekleştirdik. Tartışmadan çok bir beyin fırtınası demek daha doğru olur. Bu anlamda TÜBA güncel konularda bilim insanımızın sorun çözme yönünde yapmak istediği çalışmalara bir şemsiye görevi görerek ev sahipliği yapmaktadır ve bu anlamda yapılan çalışmaların devamı da gelecektir. Her bir tartışmanın bir birikim ve deneyim sonrası ulusal ve uluslararası alana yansıması olacaktır. Bugün yapılan toplantının çıktıları da ilgili birimlerle rapor şeklinde paylaşımı gerçekleştirilecektir.” dedi.

Prof. Dr. Alp Can ise: “Kök Hücre Çalışma Grubu Üyesi olarak ''Kök Hücre Araştırmaları ve Biyoetik Sempozyumu”, özellikle hücresel tedavi ve kök hücre uygulamalarında ihtiyaç duyulan proje desteklerinin, miktarları yeterli olmasına rağmen ve son yıllarda özellikle teşvik edici fonların ortaya çıkmasına rağmen proje formatlarının özellikle hücresel tedavide ve kök hücre pre-klinik ve klinik araştırmalar açısından revize edilmesi gerektiğini ortaya koyan bir toplantı oldu. Bunun yanı sıra klinik araştırmalarda ortaya çıkan sigortalama sorunlarını dile getirdik. Sempozyum, Türkiye’de sigorta firmalarının bağlı bulunduğu kuruluşun belki de bir adım atması için bir ateşleme oldu çünkü yasa gereği bütün hastaların sigortalanması gerekirken gerçek hayatta bu sigortalama işinin çok da yapılamadığı veya sınırlarının belli olmadığı ortaya çıktı. Yetkililere buradan seslenmemiz gerekiyor bu sorunun giderilmesi yönünde. Türkiye’de şu anda beş veya altı merkez gruplandırılmış durumda ama ürünlerin ruhsatlandırılması konusunda bir takım eksiklikler var. Ruhsatlandırma için bu konuyla ilgili olarak ortaya çıkan yönetmeliklerin tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü ruhsatlandırıldığı zaman bunun satışı, ihracatı veya benzeri ürünlerin ithalatının da aslında önü açılmış olacak. Aksi halde ruhsatlandırılmadığı sürece bütün ürünler, tamamen AR-Ge ürünü olarak gösteriliyor veya görünüyor. Ve bundan herhangi bir şekilde kâr etmek çok mümkün görünmüyor. Bilindiği üzere bu konularda patentleme faydalı model, diğer ürünlerde olduğu kadar yaygın değil. İnsan hücreleriyle uğraşıyoruz. O nedenle de bu işlerin ruhsatlandırılması daha da bir önem kazanıyor.” dedi.